14 Ağustos 2012 Salı

  
Tek başınayken daha kalabalıkmış gibi ama kalabalıkta daha rahat yalnız kalıyorum sankikendimi dinlemiyorum sanırım kalabalıkta etrafı izliyorum kaçıyor gibi hissediyorum kendimi şu an bana yaşattıklarının iki katını yaşasınlar inşallah diyorum ki anlasınlar diye ama öyle komik geliyor ki insanlar nasıl gözümden düşüyor su gibi akıp gidiyor … yazık diyorum sadece yazık geçip karşıma hiçbir şey olmamış gibi pişkin pişkin gülebiliyorlar … şu an kaçabildiğim en uzak yer sanki burası gibi aslında daha da gitmek istiyorum neresi olursa gitmek istiyorum sadece gitmek şu an aslında bunu yapabilirim şu deli cesaretimle şu sinirimle her şeyi yapabilirim … ama ben oturmalıyım yerimde  çünkü şiddetli baş ağrım otur oturduğun yerde diyor  tek başıma dört kişilik yerde oturmak da güzelmiş bunu anladım … türk kahvesi tek başına içerken de zevkli bence kendi falıma kendim bakar hep güzel şeyler görebilirim …karar verdim roman yazamaya kesin karar verdim bu hayat bana bunu emrediyor.dün gece hiç uyumadım o gün saat bir de uyandım sanırım ya da 11 de uyandırıldım  uyumuyorum  30 saatir uyumuyorum tam gece uyumaya karar vermiştim kalkmama iki saat kala …işte o zaman da tüm şeyler aklıma geldi küfür dolu şeyler yazmak üzere kalktım yatağımdan ve zaten uyumaya karar vermeye vakit kalmamıştı ki iş vaktim geldi kötü ayrılığın da ölümün de …
ölüm!!! Soğuk buz gibi nasıl bir histir o …kaybetmek … günler geçiriyorum tıpkı ---olduğu gibi o zamanlardaki gibi olmasın diye hep çok uğraşıyorum ama olmuyor ellerimi bu tuşlardan alamıyorum anlatacak çok şeyim varmış gibi hiçbir şeylikte dinlediğin şarkılara aldanma--- diyorum kendi kendime ama hiçbir şey yaşanmadan kolay kolay yazılamaz belki de ben çok iyi bir yazar olacağım işte bu yüzden bunları yaşıyorumdur ..ama ben her şeyin en acısızını isterim
… sen aslında şimdi yaşasaydın, yanımda olsaydın böyle olmazdı …
sen öldün ben ölüme ilk kez seninle daldım 
her yıl ölümünde yüzüm toprağa bakıyor
ellerim toprak kokuyor
çiçek bahçesi ayakkabılarım
kokum sen
 tenim bembeyaz bir gökyüzü
dudaklarım kan kırmızı
belki de hayat senin yanındır nasıl desem burası yalan biliyorsun sen de…
biliyorsun sen bu yüzden gitmedin mi zaten …
…sana melek tacı ve beyaz çok yakışırdı !
biliyor musun aslında sana benzer  yanlarımda
en az senin kadar güzelim …
gözlerim senin gördüğün kadar ela
…saat p ile başlıyordu
 günlerden  1 i 5 geçiyor olabilir .
pazartesiyi Cuma geçe geceye sen kala öldün …
her hoşça kala ağladık biz
sulu gözlerinin son yemini mutluluk gözyaşların olsun …
 bir sır gibi gittin …
nedensiz sandı herkes ama nedenleri aramadan sizleri kelimelere ek gördüler layığı bu sandılar
mobilyaları severdin sen benim kadar renkli olsun isterdin her şeyin
hayatı renkli pencerelerinde izlerdin 
erken  zamanda bir yolculuk hayalin vardı biliyordum …
 çok güzel bir yere gideceğim demiştin
…benden istediğin bir şey var mı demiştin
Beyaz , etekleri uçuşan ,içinden kayıp gitme hissi veren koşarken benden sonra gelen …elbise demiştim
beyazı çok severdim bilirsin …
aşkın rengi kim demiş kırmızı diye
yalan
aşk beyazdır
 aşk masumdur
beyaz tüm güzelliklerin rengidir …
benim rengimdir …
her şeyde vardır biraz…
koyu mavinin gündüzünde
yeşilin çimeninde
denizin turkuazında…
sanki bir simge gibiydi beyaz ….
hayatı beyaza boyabilirdik biz …
ben her renge bir beyaz katar siyahı bile gri yapardım …
pembeye toz katan benim mesela
toz pembe hayaller benim eserimdi …
uyumamak için içtiğin kahvenin uykunu getirmesine bayılırdın
… çilek kokulu mumları senle sevmedik mi…
aslına en sevdiğin şey vişneydi …
dalından koparılan vişne teninde tat bulurdu sanki kulağına takar dünyanın en güzel hatunu gibi gezmeyi severdin …
hiç görmedim gökyüzüne bakmadan bitirdiğin bir geceyi …
gitarın telini severdin sen … sadece tellerine dokunmayı severdim işte ben bu yüzden
…her yazdığım şarkının bir hikayesi olduğunu kimse bilmezdi …
her satır yaşanarak yazılırdı bize göre…
acısı da tatlısı da bizim hayatımızdı …
konuşmayı çok severdin
Susmak ölüm gibi bir şeydi senin için ki sen sustuğunda ben arkama baktım ve sen toprağı seviyordun…
gökyüzünde çizdiğin meleği yolladığını söylemiştin giderken
her korktuğumda gökyüzüne bakıyorum şimdi…
yüz doksan dokuzdan sonra gelen iki yüzden başka İKİ YÜZ bilmedin sen …
neysek oyduk …neysem oyum içim dışım bir diyen insanlara inat biz olduğumuz kadardık …
Her şey anlaştığımız gibi bende ama insanlar senin anlattığın kadar kötü değil daha da kötü …geçenlerde bir yazı okumuştum kötü insan yoktur Allah ın yarattığı hiçbir şeyde kötü yoktur  ahmak insan vardır…
böyle bir dünyaya fazlayım sanki  sonunu bulup atlamak istiyorum
gökyüzünde bir buluta rengarenk bir ev kurup orda yaşamak istiyorum …
sen de çok seviyordun yolculuk yapmayı en az benim kadar …
şarkılar söyleyerek  saçlarımızı  rüzgara bırakırdık…
onların aşkına inandık biz aşkın  tenine dokunmak gibiydi saçlarınla rüzgara dokunmak….
ağlarken dudaklarımı büküşüm  komik gelirdi de o yüzden mi susturmazdın beni…
geldin işte aklıma geldin …
bu kış çok çetin …
bu kış bana beyaz …
bu kış yaprak bile bana inat…
gökyüzünde yüzüm…
her gün aynı sokakta farklı şeyler arıyorum …
mesela şarkı bittiğinde üzülmüyorum…
insanları dinliyorum …
maalesef ki onların yüzlerine bakıp  hayatlarını okumayı öğrendim..
istemeden öğrendim…
bakışlarda ki kini gördüm …
çocukların yüzüne bakmayı sevdim en çok …
masumiyeti sevdim ben …
nefreti öğretmeyi unutmuş babam bana …
’’senin yerinde olsam ‘’ la başlayan cümleleri sevmezdik biz meleğim…
Sevmezdik …çünkü insanlar kelimeleri yerli yerinde kullanmazdı …
 Gözlerimin rengini neden mavi değil diye bunalıma giren ben en azından gözlerim var diyip  şükrederdim …
üzmeyi sevmedik …
 düşünceden bahsederdi insanlar kendilerinin ne kadar düşünceli olduğunu anlatırlardı bize …
 ‘’ kimse bizim kadar düşünceli olamaz’’ derlerdi  bizi de kendilerine dahil edip …
düşünmek tek bir kişiyle olmazdı ki …düşünmek menfaat  içinde olmazdı …öğretemedik …biz olmadık ki hiç bizden başkasıyla…
Her geceye güneş açsın diye beklerdim ...
bir elbise düşün benim rengimde…tülden … upuzun …en sevdiğim çiçekten ‘’sevgili’’…hala yok bu ara
da benim en sevdiğim çiçek …
İnsanlar ölümden bahsediyorlar gülümseyerek…
İçimden ağlıyorum onlara…
İçimden susuyorum …
Suya kanmışım ben diyemiyorum …
Yaprakların damarlarından akıyorum …
Yağmura doyamıyorum …
Zamana paylaşıyorum  seni…
Saniyelere günleri adıyorum …
Sıradaki dakika sana gelsin  diyorum …
Ve o dakikayı dünyanın en mutlu insanı benmişçesine yaşıyorum …
Saat  23:25
Bu gün bitmek üzere …
Çok eğlendim bu gün yağmurda ıslandım mesela …
Otobüsüm duran araca çarpma teşebbüsünde bulundu ...
Ben çok sakindim …
İnsanların yüzlerinde ki endişeyi gördüm …
Ölümden nasıl da korkuyorlar …
Ama hala hayatın her dakikasını çiğnemeden yutuyorlar …
Değerini bile bilmiyorlar ki yağmurun
Bilmiyorlar ki yağmurda kabul olan duaları ...
Bilmiyorlar her damlanın bir meleğe ait olduğunu …
Bilseler ne değişirdi bu klişeleşmiş hayatlarda ….
Şu bende ki dünyayı değiştirme isteğini napmalıyız dersin …
İnsanlar hayatındakilerin değerini kaybettiklerinde anlıyorlar meleğim…
Sözcükler  beş para etmiyor …
Bana gülümseyen her yüzü  yine gerçek  sanmış rolü yapıyorum …
Ama merak etme biliyorum …
Her şeyin farkındayım …
Ben yine her kitabın altını çizerek okuyorum …
Yeni bir defter aldım yine …
Kızacaksın biliyorum yarım kalan defterlerini neden tamamlamıyorsun diyeceksin bunu da biliyorum …
Ama bu başka …
O an yanımda olmalı …
O an ne söylemek istiyorsam ona yazmalıyım ..bilirsin bazen susmak gerekir…
Ve sen bilirsin benim sessizliğimin ürkütücülüğünü…
Bittiği zaman bitmiştir mantığını zamandan aldım …geçen zamanı bana geri getiren herkese benden pamuk helva …
İnsanlar yalnız kalmamak için kendi benliklerini satıyorlar  üç kuruşa …
Beş kuruşa …
Sevmiş gibi yapıyorlar …
Birbirlerini kullanıyorlar …
İşte bunları görünce  vurup kapıyı yanına gelesim geliyor…
Dünyayı da insanlardan  fırlatıp atmak istiyorum …
Meleğim …
Bu gün yanımda olmalıydın …
Bu gün bitti …
Seneye gelirsin belki … ben sana hep yazıcam …
Dünya sana yeniden gelecek …
Sen yeniden nefes alacaksın …
İstanbul da küçük bir kız gördüm …bir buçuk yaşındaymış ona gülümsedim önce yüzüme boş boş baktı sonra o da gülümsedi
…insanlarda ki telaşa inat o öyle güzel gülümsüyordu ki hayata  öyle temiz bakabiliyordu ki önünden geçen tabutun anlamını bilmiyordu henüz
Küçükken kardeşime ağlama numarası yapardım ağladığımı görünce o da ağlardı …
Hayatın intikamı gibi şimdi ağlayan birini görünce dolan gözlerim!
Sadece gülümse bence…gülmek sana yakışırken...
Ama küçük şeylerden mutlu olmak bu hayata göre değil …
Hangi zamandan geldim bilmiyorum…ama o zamana geri dönmeliyim ya da geç kaldığım hayata koşmalıyım…
Hiç kızma vakit bulamıyorum…
Zamana baksana bir telaş bir koşturma …
Hem daha hiçbir şeyden vazgeçmiş değilim …
Daha yeni başlıyoruz ...
Belki beni anlattım kim bilir … ~geçen sene 19 aralık gece saat 00:bilmemkaç ~

Çiçek gibi bir ay olsun diye

Yağmur yağıyor diye açtım camları,  Soğuk diye çıktım dışarı Bir bardak çay, yanında bir tutam çiçek , çayıma da bir dilim limo...